20 Mart 2017 Pazartesi

Bauman Anısına, Sosyal Medya Eleştirisi: Gösterisiz Mutluluklar Çabasına

Bu yazıyı Zygmunt Bauman'ın anısına ithaf ediyorum, hiç kimse bilmeyebilir. Bauman bile bilmeyebilir. 


Sosyal medya ve sosyallik olgusu, günümüzde ne kadar kaçmak istesek de kaçamadığımız bir durumdur. Çevremizde neredeyse herkes biz de dahil sosyal paylaşım ağlarını kullanmaktayız. Benim de sosyal paylaşım ağlarında çeşitli hesaplarım var fakat bunu arkadaşlıktan, sosyallikten ziyade gözlem yapmak için kullanıyorum. Kafama takılan şeyler var, beni rahatsız eden şeyler var, hatta beni deliye çeviren şeyler var. Bunları yazıya dökmeye çalışacağım fakat öncesinde Bauman'ın videosunu sizlerle paylaşacağım. 



Videodan anlaşıldığı üzere Bauman'ın belirttiği şey şu: iki arkadaşlık kavramının birbirinden farklı oluşu. Facebook arkadaşlığı ve gerçek arkadaşlık aynı şeyler değil. Zira Bauman hayatındaki sınırlı sayıdaki arkadaşlarını öyle kolay kolay silememiş. Arada hatır gönül ilişkisi var fakat sosyal ağlardaki arkadaşlıklar bir tıkla başlayıp, bir tıkla bitiyor. Gerçek arkadaşlık filan da değil. Benim üzerinde durmak istediğim şey ise bu arkadaşlıkların farkı değil, neden bu yüzeysel arkadaşlığa ihtiyaç duyulduğu? Neden o bir tıka, bir like butonuna ihtiyaç duyulduğu.

O like butonu gerçek bir beğeni değil, eğer gerçek bir beğeni olsaydı birbirini beğenen insanlar, birbirinin arkasından konuşmazdı ve zaten insanların birbirini beğenmesinin en önemli sebebi ise beğeni almak :) Siz beğendikçe, beğendiğiniz kişiler de ayıp olmasın diye sizi beğenecek, geri dönüş yapacak. Karşılıklı like durumu yani. Son derece sahte. 

Guy Debord'un belirttiği gibi "gösteri toplumunda" yaşıyoruz ve artık her şey bir gösteriye dönüşmüş durumda. Buna ekstradan Jim Carrey'nin Truman Show'unu da ekleyebiliriz. İnsanlar, bir yere gittiğinde birbirleriyle konuşmak yerine önce fotoğraf çekip paylaşıyor. Eskiden hatıra olarak çekilip saklanan analog fotoğraflar, dijitale dönüştü ve sosyal paylaşım ağları ile birlikte artık ulu orta paylaşılır oldu. 

Hayatınızda Olmayan Arkadaşlar

Ben sadece birbirini hiç görmeyen insanların; birbirini beğenmesini, arkadaş olmasını eleştirmiyorum. Eleştirdiğim bir konu da eski arkadaşlar ya da kısa bir süre diyalogda bulunup, birbirini birkaç kez görüp, sanki birbirlerinin her anını bilirmişçesine sosyal paylaşım ağlarında arkadaş rolü yapılması. Eğer bir insan benim arkadaşımsa, hayatımda önemli bir yere sahipse onunla iletişimde olmak için Facebook'a, Twitter'a, İnstagram'a ihtiyaç duymam. O kişi zaten hayatımda olur. Hayatımda olmayan bir insanın, örneğin ilkokulda aynı sınıfta okuduğum bir arkadaşın (şu an görüşmüyorsam) sahte bir şekilde arkadaş listemde olması benim için hiçbir şey ifade edemez. Sırf daha kabarık arkadaş listem olsun diye veyahut sadece merakımdan bu kişiyi arkadaş listemde tutmam da son derece saçma olur.

En Mükemmel 

En mükemmel sizsiniz. En güzel yemeği siz yersiniz, en güzel yerlere siz gidersiniz. En iyi eş, sevgili sizindir. Paylaşımlarınızı İngilizce yaparak daha da havalı gözükürsünüz. En çok kitabı siz okur, en çok filmi siz izlersiniz. Kitaplarınızın yanında, ya da aldığınız konser biletleri, sinema, tiyatro biletlerinin yanında kahve fotoğrafı paylaşmazsanız boğazınız kurur. Bu da yetmez, yabancı terimleri günlük hayatınızda kullanırsınız çünkü öyle daha havalı gözükürsünüz. :) Soruyorum size, gerçekten mutlu ve huzurlu musunuz? 

Ben Mutsuzum

Ben mutsuzum çünkü önümü göremiyorum. Hani iş görüşmesinde saçma sapan sorular soruyorlar ya, Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz diye. İşte bununla ilgili bir öngörüde bulunamıyorum kendime. Pek çoğunuzun da bulunamayacağını biliyorum. Ülke olarak berbat bir durumdayız. Dünya olarak acı çekiyoruz. Mülteci çocuklar balık gibi kıyıya vuruyor. Savaş, bomba, her yerde ölenler var. Ülkemizde hiç bilmediğimiz, gitmediğimiz yerlerde aylardır sokağa çıkma yasağı olan yerler var fakat biz bu durumu hiç yaşamadığımız için anlayamıyoruz. Bir gün elektriğimiz, suyumuz gidince çıldırıyoruz fakat aç, susuz, savaşın ortasında bir sürü insan var. 

Ezilen işçiler var her yerde. Asgari ücretle çalışan ve buna rağmen işini kaybetmemek adına, ezilmeyi göze alan işçiler var. Ezilmeyi geçtim, güvenlik önlemi alınmadan yani can güvenliği olmadan inşaatta çalışan işçiler var ve hatta çocuk işçiler var. Ben mutsuzum. Kendimi ve tüm dünyayı düşünüyorum. Çaresizliği düşünüyorum. Çıkış yolu düşünüyorum, bulamıyorum. 

Önemsiz Hayatlarda Önemli Bir Şey Yaptığını Zannetme

Önemsiz hayatlarda önemli işler yapıldığı zannediliyor. Yapay olan kariyer kelimesi abartılıyor. Kişisel gelişim kitapları ile insanlar daima daha iyi olmaya gayret ediyor. Kariyer ne? Kişisel Gelişim ne? Özellikle işini anlatırken, İngilizce terimler kullanan insanlar beni deliye çeviriyor. Bir doktorun Latince terim kullanması gibi bir şey değil bu, keşke bu kadar saygı duyulacak bir durum olsa. İnsanlar kendi kimliklerinden ziyade, meslekleri ile öne çıkmaya çalışıyor ve sürekli sosyal paylaşım ağlarında kendi hayatını, mesleğini öne çıkararak, beğeni almaya çalışıyor. Ne gerek var? Böyle mutlu olunur mu?

Mutlu Olabilirdik Belki...

Yaşamlarımız hakikatini kaybetmeseydi mutlu olabilirdik belki. O bir tıklamaya, bir like/beğeni butonuna ihtiyaç duymasaydık mutlu olabilirdik belki. Hayatımız boyunca başkalarına para kazandırmak için kendi yaşamımızı heba etmeseydik mutlu olabilirdik belki. Gece yastığa başımızı koyduğumuzda, içimizi sızlatacak hiçbir şey olmasaydı mutlu olabilirdik belki. Her şey sahte olmasaydı mutlu olabilirdik belki. 

Bir Like Yetmez, Yaşamaya Çalış

Yaşamaya çalış çocuk hem de bu yangın yerinde. Bir like yetmez çocuk mutlu olmaya bak. Sarıl sevdiğine, sarıl arkadaşlarına. Sevdiğine güzel bir söz söyle ve sevdiği bir şey hediye et. Cinsiyet fark etmeksizin saksıda çiçek mesela. Öyle bunu instagramda filan da paylaşma. Size özel ve safça olsun. 

Gösterisiz mutluluklar ve arkadaşlıklar şerefine. Hoşça kalın. Sevgiyle kalın. Aşkla kalın. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder