“Kişisel
neyim kaldı ki bir iletim olsun
Tıklana
tıklana her şeyim ortada
Atın ölümü arpadan olsun
Her yiğit
gibi benimki de meydanda.
Ayna ayna, haydi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna ayna, haydi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna ayna, haydi söyle benden daha arsızı var mı?”
Dünyanın Sonuna Doğmuşum- Manga
Özet
Bu çalışma, “yeniden üretim” kavramını,
Manga’nın “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” klibini inceleyerek, popüler kültür, kitle
kültürü bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: yeniden üretim, popüler
kültür, Manga, kitle kültürü
Abstract
This study aims to examine the concept of “reproduction” in the context of popular
culture, mass culture, by examining The Manga “ The Last in the World” clip.
Key
Words: reproduction,
popular culture, Manga, mass culture
Giriş
Yaşadığımız dünyaya, tüketim kültürü hakîm
olmaktadır. Gelişen teknolojiyle birlikte, seri üretimle birlikte üretilen
şeylerin tüketilmesi de serice olmaktadır. Etrafımızı kuşatan pek çok şey,
görsel kültür aracılığıyla bize hızlıca tüketin demektedir. Manga’nın “Dünyanın
Sonuna Doğmuşum” isimli klibi de her şeyin hızlıca tüketilebilir olduğu
“popüler kültür” kavramını eleştirmektedir. Klibe değinmeden önce; kültür,
popüler kültür, kitle kültürü kavramı üzerinde durmak faydalı olacaktır.
“Kültür, kuşaktan kuşağa geçen, kurallara bağlı, paylaşılan,
simgelere dayanan, öğrenilen, davranış ve inançları kapsar. Yalnızca iyi
eğitimli insanlar değil, herkes kültürlüdür. (…) Kültür geleneksel tavır ve
davranışlar ve eğitim yoluyla insanlarda içselleştirilmiş davranış kurallarıyla
ilgilidir.” (alıntılayan Berger,
2002, s. 142); (aktaran Kottak, 1987, s.35)
Sanat da bir kültür aracıdır ve herhangi bir
kalıba sokmanın zor olduğu bir kavramdır. Sanat kavramı da teknoloji ile
birlikte değişime uğramıştır. Teknolojik gelişmeler ve seri üretimle birlikte
sanat da yeniden-üretilebilir hale gelmiştir. Yeniden-üretim ise bir kitle
kültürünün doğmasına sebep olmuştur. Teknolojik gelişmeler, bir kitle kültürü
yaratmıştır. Walter Benjamin, “Tekniğin
Olanaklarıyla Yeniden Üretildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde
teknolojik gelişmelerle birlikte değişen sanat algısından bahsetmektedir.
Benjamin makalesinde, en etkin düzeydeki
yeniden üretimde bile, bir eksiklik olduğunu söyler ve bu eksiklikten şu
şekilde bahsetmektedir. “En etkin
düzeydeki yeniden-üretimde bile eksik olan bir yan vardır: sanat yapıtının
şimdi ve burada’lığı – başka deyişle, bulunduğu yerde biriciklik niteliği
taşıyan varlığı.” (Benjamin, 2014, s. 52)
Kopyalanan eserler, -biriciklik- özelliğini
yitirmektedir fakat Benjamin’e göre eser, yalnızca –biriciklik- özelliğini
yitirmemektedir. Biriciklik ve şimdi ve buradalı’k bir eserin “hakikiliğini”
oluşturmaktadır. Burada sarsıntıya uğrayan bir “hakikilik” vardır. Kopyalama,
yapıtın izleyici ile buluşmasını sağlamaktadır. (Benjamin, 2014, s.52)
Benjamin’in teknolojiyi ne tümel olumlayan ne
de tümel reddeden yaklaşımının aksine, Adorno “Kültür” kavramını ve teknolojiyi
olumsuzlayarak, eleştirmektedir. Adorno’ya göre kültür, her şeye benzerlik
buluşturmaktadır.
“Günümüzde kültür her şeye benzerlik bulaştırır. Film, radyo
ve dergiler bir sistem meydana getirirler. Her bir dal kendi içinde ve hep
birlikte söz birliği içindedir. Siyasal karşıtlıkların estetik ifadeleri bile
aynı şekilde bu çelikten ritmin övgüsünü ilan ederler.” (Adorno, 2014, s. 162)
Adorno, yaşadığı dönemde bile kültürün her şeye
benzerlik bulaştırdığını düşünürken, günümüzde bu benzerlik, daha da
belirginleşerek fark edilmektedir. İnsanlar ellerindeki kumanda ile televizyonlarda
birbirinin aynı olan programları izlemektedir. Farklı gözüken kanallar, sürekli
aynı şeyleri söylemektedir. Dışarı çıkıldığında reklam afişleri, insanları
sürekli tüketime teşvik etmektedir. Günümüzde, Adorno’nun uzun zaman önce
söylediği “kitlelerin aldatılışı” kavramı çok daha nettir. İnsanlar kitlesel
olarak aldatılmaktadır.
Popüler kültür kavramını ise Arthur Asa Berger,
şu şekilde açıklamaktadır:” Popüler
kültür, kitle dolayımlı kültür ve kültürün genellikle çok sayıda insan
tarafından devamlı surette tüketilen diğer benzer yanlarından meydana gelir.”
(Berger, 2002, s. 143)
Adorno; popüler kültürü reddedip, seçkin
kültürü benimsemektedir.
Popüler Kültür
|
Seçkin Kültür
|
Aşk
romanları
|
Klasik
romanlar
|
Rock
müzik
|
Senfoniler,
yaylı dörtlüsü
|
Müzikal
komedi
|
opera
|
Durum
komedisi
|
Klasik
komedi
|
Çizgi
roman
|
Resim
|
Tablo 1: Popüler
Kültür ve Seçkin Kültür Arasında Görülen Farklılıklar (Berger, 2002, s.
143)
Seçkin kültür dinlemeyi, izlemeyi tercih eden
bireyler de popüler kültür eserleri izleyebilmektedir fakat popüler kültür
denildiğinde yaygın olarak okunan ya da izlenen eserler anlaşılmaktadır. Çok
sayıda üretilen ve çok sayıda tüketilen eserleri kapsamaktadır.
Manga’nın “Dünyanın
Sonuna Doğmuşum” klibi de bir popüler kültür eleştirisidir. İnsanların
ellerinde kumanda ile birbirinin aynı olan programları izleyerek, hipnoz
olmasını, sürekli tüketerek var olduğunu düşündüğü sistemi eleştirmektedir. Tüketim
kültürü aracılığı ile Benjamin’in de bahsettiği, hakikat kavramı yok olmaktadır
ve Guy Debord’da Benjamin’in belirttiği gibi hakikat kavramının yok olduğunu,
hakikatin günden güne yerini temsillere bıraktığını ve dünyanın bir “Gösteri Toplumu’”na dönüştüğünü
düşünmektedir.
Yaşamın her bir görünümünden kopmuş olan
imajlar, bu yaşamın birliğini yeniden kurmanın artık mümkün olmadığı ortak bir
akışta kaynaşırlar. (…) (Debord, s.13)
Elimdeki
Kumandam Hayatıma Kumandan
“Dünyanın
Sonununa Doğmuşum” klibi elinde kumanda ile oturan, çizgili bir pijama
giymiş adamın göründüğü sahne ile başlamaktadır. Bir koltukta oturan adam,
gözlüklüdür. Zaman zaman elindeki kumanda ile kanal değiştirerek, televizyon
karşısında uykuya dalmaktadır. Sonra evin kapısı açılır ve aniden şöyle bir
geçiş yapılır. Çizgili pijama giyen adam bir anda gömlek, kumaş pantolon giyip,
kravat takmıştır. İsmi Yiğit olan bu adam, Feleğin Sillesi isimli bir
televizyon programına katılmıştır ve şu sözler gelir ardından: “ Ne haber, bak bende dert yok, tasa yok.
Mutluyum artık bir beynim yok. Dikmişim ekrana gözlerimi, başka da bir
ihtiyacım yok.” Programda iki tane sarışın, mini elbise giymiş, abartılı
makyaj yapan, topuklu ayakkabı giyen kadın da sunucunun yanında yer almaktadır.
Burada televizyon yahut çeşitli yayınlar aracılığıyla metalaştırılan kadınlar
eleştirilmektedir.
“Önüm,
arkam, sağım solum markam Bana pastamı verin, ekmeğe gerek yok. Ben tüketmeden
var olamam.”
Bu söz geldiği sırada, çarkıfelek tarzı
yarışmada, kelime oyununda bulunacak kelime “ye kürküm, ye’dir.” Klipte sürekli
altyazı geçmektedir. Bu altyazılar şöyledir: “Hayatınızı değiştiriyoruz,
gözlerinizi ekrandan ayırmayın, kulağınız bizde olsun. Düşünmeyin” ve yarışma
devam ederken altta şu yazı sürekli geçmektedir. “Sakın Uyanmayın, uyanmayın!” Bu yarışmada bir halı kazanan ve medya
aracılığı ile sürekli uyutulan pijamalı adamın bir sonraki durağı ise izdivaç
programıdır.
İzdivaç programı platformuna geçildiğinde,
sahneye ağırlıkta olarak kırmızı renk hâkimdir. Sarışın olan iki kadın, kırmızı
renkli elbise giymişlerdir.
“Yeni bir kart verdi bugün bankam
Puanlarım artık en büyük kankam
Olmasa da taşla beş kuruş para
Cebimdeki telefon on numara”
Bu sözler geçerken aynı zamanda Aşk, Başkalaşım
gibi kelimeler ekranda geçmektedir ve altyazı olarak sürekli genç ve güzel eş
arayan insanlar yansıtılmaktadır. Burada medya aracılığı ile dayatılan kusursuz
güzellik anlayışı eleştirilmektedir. Reklamlar aracılığı ile ve tüm görsel
kanallar aracılığı ile sürekli insanlar bu saldırılara maruz kalmaktadır.
Toplum; zayıf ol, büyüleyici ol, herkes sana
hayran kalsın gibi mesajlara maruz bırakılmaktadır ve bu mesajlar devamlı
olarak sunulmaktadır. –Yeniden üretim- sadece insan tarafından üretilen
eserlerde değildir, insanın bizzat kendisi de bir yeniden-üretim unsuru
olmuştur. Artık kopyalama, yalnızca bir yağlı boya tablosunda görülmemektedir.
İnsanlar da birbirlerinin kopyası olmaktadır.
“Sıkıldım çok, her dakika düşünmekten,
üzülmekten
Artık yok, kalmadı gücüm, düşmekten,
yenilmekten
Pişmanım erken vazgeçmekten, kendimden
Bu âlem geçmiş kendinden
Ne gelir elden?”
Şarkıda bu sözler söylenirken, klipte altyazı olarak şu
sözler geçmektedir. : Şok, şok, şok! İnsan olmak giderek zorlaşıyor.
Daha sonra, halı kazanan, pijamalı adam evine
geri dönmüştür ve içeri girdiğinde kıyafeti de pijamaya dönüşmüştür. Evinin
dekoru eski tiptir. Antika bir tablo, açık yeşil bir duvar, loş bir lamba,
beyaz bir perde ve içerisinde balık resminin olduğu bir tablo vardır. Sonra
pijamalı adam, elindeki halıyı bir yere bırakarak tekrar koltuğunun başına
geçmiştir ve kumanda ile televizyonu yeniden açmıştır ve eline tekrar kazandığı
halıyı alıp onunla birlikte uyuyakalmıştır.
Manga, bu şarkıya, böyle bir klip yaparak,
sürekli maruz kaldığımız mesajları vurgulamıştır. Sürekli uyutulduğumuzu
belirtmiştir. Toplum, görsel imgelerle tüketime teşvik edilerek sürekli
uyutulmaktadır. Hiçbir sorunu düşünmeyerek, aslında olmayan kusursuz hayat,
televizyonda var gibi gösterilmektedir.
John Berger de Görme Biçimleri’nde, tüketim
toplumunu eleştirmektedir. Bize, mutlu olun demektedir televizyon, reklamlar ve
pek çok kanal. Önümüze geçici hazlar sunulmaktadır.
Giysiler, şampuanlar, arabalar, güzelleştirici
boya ve kremler, güneşli tatil yerleri gerçekten zevk alınacak şeylerdir.
Reklam, içimizde yatan doğal bir zevk açlığını işleyerek girişir işe. Ne var ki
gerçek zevk, nesnenin aslını sunamaz bize: O zevkin yerini tutabilecek ölçüde
doyurucu başka şey yoktur. (Berger, 132)
Neil Postman’da televizyona öldüren eğlence der
ve “Televizyon Öldüren Eğlence” kitabında televizyonu eleştirir.
Televizyon kanallarındaki bir çekimin ortalama uzunluğu 3.5
saniyeyi geçmez, bunun için daima görecek yeni bir görüntüyle karşı karşıya
kalan gözün dinlenmesi mümkün değildir. Dahası, televizyon izleyicilere çok
çeşitli temalar sunar, bunları kavramak için asgari bir yetenek gereklidir ve
büyük oranda, insanları duygusal açıdan hoşnut etmek amaçlanmıştır. Bazı
insanları canından bezdiren reklamlar bile göze hoş görünecek şekilde,
insanların damarını tutuşturan müzik eşliğinde ustaca hazırlanır. (Postman, s.
101)
Her şey bir kopyadır, birbirinin aynıdır ve
televizyon programlarını izlemek için herhangi bir yetenek gerekmemektedir.
İnsanlar herhangi bir dizide, Beethoven’ın Ay
Işığı Sonatı’nı dinleyebilmektedir. Hakikilik, şimdi ve burada’lık yok
olmuştur ve her şey birbirinin kopyası olarak, bize aslında hiç var olmayan bir
dünya varmış gibi sunulmaktadır.
Sonuç
Gerçek ile kurmaca artık ayırt edilememektedir.
Televizyonlar, gerçek olmayan programlarla dolup taşmaktadır. İnsanlar, sürekli
tüketime teşvik edilerek, düşünmekten uzaklaştırılmaktadır. Düşünüldüğünde bile
kapitalist sistem insanları büyük bir karamsarlığa sürüklemektedir. Düşünüp,
bir çıkış yolu olabileceğine pek az kişi inanmaktadır.
Dünyada yaşanan eşitsizlikleri, problemleri
düşünmek yerine, bir restaurantta oturup yemek fotoğraflarının instagrama
atılması tercih edilmektedir.
Tekniğin olanaklarıyla, kapitalist sistem daha
da pekiştirilmektedir. İnsanlara geçici hazlar verilip, mutluluk vaatleri
sunularak tüketime teşvik edilmektedir. Önemli olan marka giyinmek, güzel
görünmek ve mutlu olmaktır. Bunları yaparken, insanlar kandırılarak
yoksullaştırıldığının farkında değildir.
Adorno’nun ifade ettiği gibi bir “kültür
endüstrisi” oluşturulmuştur. Her şey tüketim için üretilmektedir. Bir tablonun
bütünü yerine, artık onun küçük parçaları görülmektedir ve böylece insanlar
bütünsel bakamamaktadır. Geçici hazlarla, sorgulama yetisi yok edilmektedir.
İnsanlar, evlerinin duvarları arasında
hapsolmaktadır fakat esaretinin farkında değildir çünkü geçici hazlar vardır,
tüketim vardır. Fiziksel olarak her bireyin görünümü birbirinden farklıdır.
Dünyanın neresinde olunursa olunsun, her insanın yüzü farklı bir görünüme
sahiptir. Her insanın ses tonu farklıdır fakat sistem bu görünümü de
değiştirmektedir. Aynı renge boyanan saçlar, aynı tip makyajlar, yapılan
estetik ameliyatları ile olmayan bir mükemmellik arayışı vardır, hiçbir zaman
da yakalanamayacak olan bir mükemmellik arayışı vardır.
Kapitalizmle birlikte ihtiyaç duyulmayan
malların üretimi ve beraberinde gelen hızla tüketimle birlikte, kişilerin
yaşadığı gerçek bir dert fark edilmemektedir. Kredi kartları ile para olmasa
bile alışveriş yapılmaktadır. Asgari ücret ile çalışanlar bile kredi kartı ile
borçlanarak son model telefonlar alabilmektedir. Telefonun özelliklerini
bilmemesine rağmen, son model bir telefon ile gezmek, insanlara haz
vermektedir.
Bu nedenle popüler kültür ürünleri, tüketim
kültürünü yeniden ve yeniden üreterek sisteme hizmet etmektedir. Gamsız
insanlar yaratmaktadır.
Ayna ayna, haydi söyle benden daha gamsızı var
mı?
Ayna Ayna, haydi söyle benden daha arsızı var
mı?
Manga- “Dünyanın
Sonuna Doğmuşum”
Kaynaklar
Benjamin, Walter. (2012), “Pasajlar”. A. Cemal (Çev.). İstanbul: Yapı Kredi.
Berger, Arthur Asa. (2012). “Kültür Eleştirisi.” Emir, Özgür (Çev.)
İstanbul: Pinhan.
Adorno W. Theodor, Horkheimer Max. (2014) “Aydınlanmanın Diyalektiği”. Ülner N.,
Karadoğan Elif (Çev.) İstanbul: Kabalcı
Berger, John. (2016). “Görme Biçimleri.” Salman, Yurdanur (Çev.). İstanbul: Metis.
Debord, Guy.(2016) “Gösteri Toplumu” Ekmekçi,
Ayşen, Taşkent, Okşan (Çev). İstanbul: Ayrıntı.
Postman, Neil. (2016) “Televizyon Öldüren Eğlence” Akınhay, Osman (Çev.).
İstanbul:Ayrıntı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder