20 Ocak 2017 Cuma

Dünyanın Sonuna Doğmuşum

“Kişisel neyim kaldı ki bir iletim olsun
Tıklana tıklana her şeyim ortada
Atın ölümü arpadan olsun
Her yiğit gibi benimki de meydanda.

Ayna ayna, haydi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna ayna, haydi söyle benden daha arsızı var mı?”
Dünyanın Sonuna Doğmuşum- Manga

Özet
Bu çalışma, “yeniden üretim” kavramını, Manga’nın “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” klibini inceleyerek, popüler kültür, kitle kültürü bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: yeniden üretim, popüler kültür, Manga, kitle kültürü
Abstract
This study aims to examine the concept of “reproduction” in the context of popular culture, mass culture, by examining The Manga “ The Last in the World” clip.
Key Words: reproduction, popular culture, Manga, mass culture
Giriş
Yaşadığımız dünyaya, tüketim kültürü hakîm olmaktadır. Gelişen teknolojiyle birlikte, seri üretimle birlikte üretilen şeylerin tüketilmesi de serice olmaktadır. Etrafımızı kuşatan pek çok şey, görsel kültür aracılığıyla bize hızlıca tüketin demektedir. Manga’nın “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” isimli klibi de her şeyin hızlıca tüketilebilir olduğu “popüler kültür” kavramını eleştirmektedir. Klibe değinmeden önce; kültür, popüler kültür, kitle kültürü kavramı üzerinde durmak faydalı olacaktır.
“Kültür, kuşaktan kuşağa geçen, kurallara bağlı, paylaşılan, simgelere dayanan, öğrenilen, davranış ve inançları kapsar. Yalnızca iyi eğitimli insanlar değil, herkes kültürlüdür. (…) Kültür geleneksel tavır ve davranışlar ve eğitim yoluyla insanlarda içselleştirilmiş davranış kurallarıyla ilgilidir.” (alıntılayan Berger, 2002, s. 142); (aktaran Kottak, 1987, s.35)
Sanat da bir kültür aracıdır ve herhangi bir kalıba sokmanın zor olduğu bir kavramdır. Sanat kavramı da teknoloji ile birlikte değişime uğramıştır. Teknolojik gelişmeler ve seri üretimle birlikte sanat da yeniden-üretilebilir hale gelmiştir. Yeniden-üretim ise bir kitle kültürünün doğmasına sebep olmuştur.  Teknolojik gelişmeler, bir kitle kültürü yaratmıştır. Walter Benjamin, “Tekniğin Olanaklarıyla Yeniden Üretildiği Çağda Sanat Yapıtı” adlı makalesinde teknolojik gelişmelerle birlikte değişen sanat algısından bahsetmektedir.
Benjamin makalesinde, en etkin düzeydeki yeniden üretimde bile, bir eksiklik olduğunu söyler ve bu eksiklikten şu şekilde bahsetmektedir. “En etkin düzeydeki yeniden-üretimde bile eksik olan bir yan vardır: sanat yapıtının şimdi ve burada’lığı – başka deyişle, bulunduğu yerde biriciklik niteliği taşıyan varlığı.” (Benjamin, 2014, s. 52)
Kopyalanan eserler, -biriciklik- özelliğini yitirmektedir fakat Benjamin’e göre eser, yalnızca –biriciklik- özelliğini yitirmemektedir. Biriciklik ve şimdi ve buradalı’k bir eserin “hakikiliğini” oluşturmaktadır. Burada sarsıntıya uğrayan bir “hakikilik” vardır. Kopyalama, yapıtın izleyici ile buluşmasını sağlamaktadır. (Benjamin, 2014, s.52)
Benjamin’in teknolojiyi ne tümel olumlayan ne de tümel reddeden yaklaşımının aksine, Adorno “Kültür” kavramını ve teknolojiyi olumsuzlayarak, eleştirmektedir. Adorno’ya göre kültür, her şeye benzerlik buluşturmaktadır.
“Günümüzde kültür her şeye benzerlik bulaştırır. Film, radyo ve dergiler bir sistem meydana getirirler. Her bir dal kendi içinde ve hep birlikte söz birliği içindedir. Siyasal karşıtlıkların estetik ifadeleri bile aynı şekilde bu çelikten ritmin övgüsünü ilan ederler.” (Adorno, 2014, s. 162)
Adorno, yaşadığı dönemde bile kültürün her şeye benzerlik bulaştırdığını düşünürken, günümüzde bu benzerlik, daha da belirginleşerek fark edilmektedir. İnsanlar ellerindeki kumanda ile televizyonlarda birbirinin aynı olan programları izlemektedir. Farklı gözüken kanallar, sürekli aynı şeyleri söylemektedir. Dışarı çıkıldığında reklam afişleri, insanları sürekli tüketime teşvik etmektedir. Günümüzde, Adorno’nun uzun zaman önce söylediği “kitlelerin aldatılışı” kavramı çok daha nettir. İnsanlar kitlesel olarak aldatılmaktadır.
Popüler kültür kavramını ise Arthur Asa Berger, şu şekilde açıklamaktadır:” Popüler kültür, kitle dolayımlı kültür ve kültürün genellikle çok sayıda insan tarafından devamlı surette tüketilen diğer benzer yanlarından meydana gelir.” (Berger, 2002, s. 143)

Adorno; popüler kültürü reddedip, seçkin kültürü benimsemektedir.
Popüler Kültür
Seçkin Kültür
Aşk romanları
Klasik romanlar
Rock müzik
Senfoniler, yaylı dörtlüsü
Müzikal komedi
opera
Durum komedisi
Klasik komedi
Çizgi roman
Resim
Tablo 1: Popüler Kültür ve Seçkin Kültür Arasında Görülen Farklılıklar (Berger, 2002, s. 143)
Seçkin kültür dinlemeyi, izlemeyi tercih eden bireyler de popüler kültür eserleri izleyebilmektedir fakat popüler kültür denildiğinde yaygın olarak okunan ya da izlenen eserler anlaşılmaktadır. Çok sayıda üretilen ve çok sayıda tüketilen eserleri kapsamaktadır.
Manga’nın “Dünyanın Sonuna Doğmuşum” klibi de bir popüler kültür eleştirisidir. İnsanların ellerinde kumanda ile birbirinin aynı olan programları izleyerek, hipnoz olmasını, sürekli tüketerek var olduğunu düşündüğü sistemi eleştirmektedir. Tüketim kültürü aracılığı ile Benjamin’in de bahsettiği, hakikat kavramı yok olmaktadır ve Guy Debord’da Benjamin’in belirttiği gibi hakikat kavramının yok olduğunu, hakikatin günden güne yerini temsillere bıraktığını ve dünyanın bir “Gösteri Toplumu’”na dönüştüğünü düşünmektedir.
Yaşamın her bir görünümünden kopmuş olan imajlar, bu yaşamın birliğini yeniden kurmanın artık mümkün olmadığı ortak bir akışta kaynaşırlar. (…) (Debord, s.13)
Elimdeki Kumandam Hayatıma Kumandan
Dünyanın Sonununa Doğmuşum” klibi elinde kumanda ile oturan, çizgili bir pijama giymiş adamın göründüğü sahne ile başlamaktadır. Bir koltukta oturan adam, gözlüklüdür. Zaman zaman elindeki kumanda ile kanal değiştirerek, televizyon karşısında uykuya dalmaktadır. Sonra evin kapısı açılır ve aniden şöyle bir geçiş yapılır. Çizgili pijama giyen adam bir anda gömlek, kumaş pantolon giyip, kravat takmıştır. İsmi Yiğit olan bu adam, Feleğin Sillesi isimli bir televizyon programına katılmıştır ve şu sözler gelir ardından: “ Ne haber, bak bende dert yok, tasa yok. Mutluyum artık bir beynim yok. Dikmişim ekrana gözlerimi, başka da bir ihtiyacım yok.” Programda iki tane sarışın, mini elbise giymiş, abartılı makyaj yapan, topuklu ayakkabı giyen kadın da sunucunun yanında yer almaktadır. Burada televizyon yahut çeşitli yayınlar aracılığıyla metalaştırılan kadınlar eleştirilmektedir.
“Önüm, arkam, sağım solum markam Bana pastamı verin, ekmeğe gerek yok. Ben tüketmeden var olamam.”
Bu söz geldiği sırada, çarkıfelek tarzı yarışmada, kelime oyununda bulunacak kelime “ye kürküm, ye’dir.” Klipte sürekli altyazı geçmektedir. Bu altyazılar şöyledir: “Hayatınızı değiştiriyoruz, gözlerinizi ekrandan ayırmayın, kulağınız bizde olsun. Düşünmeyin” ve yarışma devam ederken altta şu yazı sürekli geçmektedir. “Sakın Uyanmayın, uyanmayın!” Bu yarışmada bir halı kazanan ve medya aracılığı ile sürekli uyutulan pijamalı adamın bir sonraki durağı ise izdivaç programıdır.
İzdivaç programı platformuna geçildiğinde, sahneye ağırlıkta olarak kırmızı renk hâkimdir. Sarışın olan iki kadın, kırmızı renkli elbise giymişlerdir.
“Yeni bir kart verdi bugün bankam
Puanlarım artık en büyük kankam
Olmasa da taşla beş kuruş para
Cebimdeki telefon on numara”
Bu sözler geçerken aynı zamanda Aşk, Başkalaşım gibi kelimeler ekranda geçmektedir ve altyazı olarak sürekli genç ve güzel eş arayan insanlar yansıtılmaktadır. Burada medya aracılığı ile dayatılan kusursuz güzellik anlayışı eleştirilmektedir. Reklamlar aracılığı ile ve tüm görsel kanallar aracılığı ile sürekli insanlar bu saldırılara maruz kalmaktadır.
Toplum; zayıf ol, büyüleyici ol, herkes sana hayran kalsın gibi mesajlara maruz bırakılmaktadır ve bu mesajlar devamlı olarak sunulmaktadır. –Yeniden üretim- sadece insan tarafından üretilen eserlerde değildir, insanın bizzat kendisi de bir yeniden-üretim unsuru olmuştur. Artık kopyalama, yalnızca bir yağlı boya tablosunda görülmemektedir. İnsanlar da birbirlerinin kopyası olmaktadır.
“Sıkıldım çok, her dakika düşünmekten, üzülmekten
Artık yok, kalmadı gücüm, düşmekten, yenilmekten
Pişmanım erken vazgeçmekten, kendimden
Bu âlem geçmiş kendinden
Ne gelir elden?”
Şarkıda bu sözler söylenirken, klipte altyazı olarak şu sözler geçmektedir. : Şok, şok, şok! İnsan olmak giderek zorlaşıyor.
Daha sonra, halı kazanan, pijamalı adam evine geri dönmüştür ve içeri girdiğinde kıyafeti de pijamaya dönüşmüştür. Evinin dekoru eski tiptir. Antika bir tablo, açık yeşil bir duvar, loş bir lamba, beyaz bir perde ve içerisinde balık resminin olduğu bir tablo vardır. Sonra pijamalı adam, elindeki halıyı bir yere bırakarak tekrar koltuğunun başına geçmiştir ve kumanda ile televizyonu yeniden açmıştır ve eline tekrar kazandığı halıyı alıp onunla birlikte uyuyakalmıştır.
Manga, bu şarkıya, böyle bir klip yaparak, sürekli maruz kaldığımız mesajları vurgulamıştır. Sürekli uyutulduğumuzu belirtmiştir. Toplum, görsel imgelerle tüketime teşvik edilerek sürekli uyutulmaktadır. Hiçbir sorunu düşünmeyerek, aslında olmayan kusursuz hayat, televizyonda var gibi gösterilmektedir.
John Berger de Görme Biçimleri’nde, tüketim toplumunu eleştirmektedir. Bize, mutlu olun demektedir televizyon, reklamlar ve pek çok kanal. Önümüze geçici hazlar sunulmaktadır.
Giysiler, şampuanlar, arabalar, güzelleştirici boya ve kremler, güneşli tatil yerleri gerçekten zevk alınacak şeylerdir. Reklam, içimizde yatan doğal bir zevk açlığını işleyerek girişir işe. Ne var ki gerçek zevk, nesnenin aslını sunamaz bize: O zevkin yerini tutabilecek ölçüde doyurucu başka şey yoktur. (Berger, 132)
Neil Postman’da televizyona öldüren eğlence der ve “Televizyon Öldüren Eğlence” kitabında televizyonu eleştirir.
Televizyon kanallarındaki bir çekimin ortalama uzunluğu 3.5 saniyeyi geçmez, bunun için daima görecek yeni bir görüntüyle karşı karşıya kalan gözün dinlenmesi mümkün değildir. Dahası, televizyon izleyicilere çok çeşitli temalar sunar, bunları kavramak için asgari bir yetenek gereklidir ve büyük oranda, insanları duygusal açıdan hoşnut etmek amaçlanmıştır. Bazı insanları canından bezdiren reklamlar bile göze hoş görünecek şekilde, insanların damarını tutuşturan müzik eşliğinde ustaca hazırlanır. (Postman, s. 101)
Her şey bir kopyadır, birbirinin aynıdır ve televizyon programlarını izlemek için herhangi bir yetenek gerekmemektedir. İnsanlar herhangi bir dizide, Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı’nı dinleyebilmektedir. Hakikilik, şimdi ve burada’lık yok olmuştur ve her şey birbirinin kopyası olarak, bize aslında hiç var olmayan bir dünya varmış gibi sunulmaktadır.
Sonuç
Gerçek ile kurmaca artık ayırt edilememektedir. Televizyonlar, gerçek olmayan programlarla dolup taşmaktadır. İnsanlar, sürekli tüketime teşvik edilerek, düşünmekten uzaklaştırılmaktadır. Düşünüldüğünde bile kapitalist sistem insanları büyük bir karamsarlığa sürüklemektedir. Düşünüp, bir çıkış yolu olabileceğine pek az kişi inanmaktadır.
Dünyada yaşanan eşitsizlikleri, problemleri düşünmek yerine, bir restaurantta oturup yemek fotoğraflarının instagrama atılması tercih edilmektedir.
Tekniğin olanaklarıyla, kapitalist sistem daha da pekiştirilmektedir. İnsanlara geçici hazlar verilip, mutluluk vaatleri sunularak tüketime teşvik edilmektedir. Önemli olan marka giyinmek, güzel görünmek ve mutlu olmaktır. Bunları yaparken, insanlar kandırılarak yoksullaştırıldığının farkında değildir.
Adorno’nun ifade ettiği gibi bir “kültür endüstrisi” oluşturulmuştur. Her şey tüketim için üretilmektedir. Bir tablonun bütünü yerine, artık onun küçük parçaları görülmektedir ve böylece insanlar bütünsel bakamamaktadır. Geçici hazlarla, sorgulama yetisi yok edilmektedir.
İnsanlar, evlerinin duvarları arasında hapsolmaktadır fakat esaretinin farkında değildir çünkü geçici hazlar vardır, tüketim vardır. Fiziksel olarak her bireyin görünümü birbirinden farklıdır. Dünyanın neresinde olunursa olunsun, her insanın yüzü farklı bir görünüme sahiptir. Her insanın ses tonu farklıdır fakat sistem bu görünümü de değiştirmektedir. Aynı renge boyanan saçlar, aynı tip makyajlar, yapılan estetik ameliyatları ile olmayan bir mükemmellik arayışı vardır, hiçbir zaman da yakalanamayacak olan bir mükemmellik arayışı vardır.
Kapitalizmle birlikte ihtiyaç duyulmayan malların üretimi ve beraberinde gelen hızla tüketimle birlikte, kişilerin yaşadığı gerçek bir dert fark edilmemektedir. Kredi kartları ile para olmasa bile alışveriş yapılmaktadır. Asgari ücret ile çalışanlar bile kredi kartı ile borçlanarak son model telefonlar alabilmektedir. Telefonun özelliklerini bilmemesine rağmen, son model bir telefon ile gezmek, insanlara haz vermektedir.
Bu nedenle popüler kültür ürünleri, tüketim kültürünü yeniden ve yeniden üreterek sisteme hizmet etmektedir. Gamsız insanlar yaratmaktadır.
Ayna ayna, haydi söyle benden daha gamsızı var mı?
Ayna Ayna, haydi söyle benden daha arsızı var mı?
Manga- “Dünyanın Sonuna Doğmuşum”



Kaynaklar
Benjamin, Walter. (2012), “Pasajlar”. A. Cemal (Çev.). İstanbul: Yapı Kredi.
Berger, Arthur Asa. (2012). “Kültür Eleştirisi.” Emir, Özgür (Çev.) İstanbul: Pinhan.
Adorno W. Theodor, Horkheimer Max. (2014) “Aydınlanmanın Diyalektiği”. Ülner N., Karadoğan Elif (Çev.) İstanbul: Kabalcı
Berger, John. (2016). “Görme Biçimleri.” Salman, Yurdanur (Çev.). İstanbul: Metis.
Debord, Guy.(2016) “Gösteri Toplumu”  Ekmekçi, Ayşen, Taşkent, Okşan (Çev). İstanbul: Ayrıntı.
Postman, Neil. (2016) “Televizyon Öldüren Eğlence” Akınhay, Osman (Çev.). İstanbul:Ayrıntı.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder